Doğa ve doğal yaşam benim vazgeçilmezim. Dağlar ise hayatım.
Bana anlamsız gelen “nerelisin” sorusuna verdiğim cevap “doğalıyım ben” veya nereden geldin sorusuna da “doğadan” olur cevabım.
Bugün, şehir merkezinden oldukça uzak bir bölgede, doğadayım. Çok mutlu ve huzurluyum.
Şu an, şehrin sinir bozucu gürültüsü, trafik çilesi, bedenimi günden güne tahrip eden stresi, pis ve zehirli havası, ruhuma büyük zararlar veren sadece kendi çıkarları için ve kendisi için yaşayan, saygıdan, sevgiden, duyarlılıktan yoksun, çevre, doğa, hayvan ve vatan düşmanı insanların olmadığı bir dünyadayım.
İşte, mükemmel ve olağan üstü doğa ve doğal yaşam karşımda. Tanrı’mın nimetleri bütün mükemmelliği ile gözlerimin önünde, karşımda duruyor.
Bu dünya, Tanrının gücüdür. Anlayabilene yaratılışı anlatır. Mükemmel ve kusursuzdur.
Tarafsızdır. Ayrımcılık yapmaz. Her canlıya verilen özellikler ve sınırlar içinde adil davranır. Asla ihanet etmez. Kendine has kanunları, denge sınırları ve özellikleri hayret vericidir.
Sınırları aşıldığında, uyarır. Uyarıları dikkate alınmaz ise karşılığı genelde çok ağır olur.
KONU BAŞLIKLARI
Doyasıya doğa ve doğal yaşam
Bir zamanlar gölgesinde oturduğum küçük bir ağacın çevresinde, çeşitli irili ufaklı çok güzel çiçekler vardı. Bir süre sonra aynı noktaya, ikinci kez gittiğimde her tarafın köstebekler tarafından kazılmış olduğunu gördüm. Görüntü mükemmeldi.
Birkaç ay sonra, yine aynı noktaya gittiğimde, her tarafta irili ufaklı ayı otlarının ve yerel endemik bitkilerin ve çiçeklerin yetişmiş olduğunu gördüm. Görüntü her zaman olduğu gibi muhteşemdi.
Kurumuş, dev gibi onlarca belkide yüzlerce yıllık, ömrünü tamamlamış ağaçlar yerlerde birbirinin üstünde yatıyordu. Yıkılmaya ve toprağa dönmeyi bekleyen bir kaç tanesi ise hala ayakta kalmak için direniyordu. Aynı yere bir sonra ki ilkbaharda gittiğimde, yaşam mücadelesi sona ermiş, kurumuş olan tüm ağaçlar şiddetli geçen kışın etkisi ile toprağa dönmüştü.
Sürekli değişen muhteşem bir yaşam döngüsü.
Yaşamın, kısaca doğanın kuralı çok basit işler.
Doğmak, yaşamak ve eskimek. Yenilenmek gerek. Hepsi bu…
Farklı bölgelerde, aynı noktalara defalarca gittim. Her seferinde farklı şeyler gördüm. Önümüzde ki zaman dilimleri içinde, yine farklı bölgelere, aynı noktalara gidecek olmam beni şimdiden heyecanlandırır. Bilirim ki, aynı bölgelerde, aynı noktalarda çok şey değişti; bende de.
Doğaya çıkmak, doğada yürümek, doğa ve doğal yaşam ile iç içe olmak, minik canlıların yaşam mücadelelerini izlemek, bir ağaca yaslanıp oturmak ve gözümün netlediği kadarı ile çevremi ya da sırt üstü yatıp, ağaç dalları arasından gökyüzünü seyretmek; benim yaşam dünyam, olmaz ise olmazım.
Sürekli hareket eden ve sürekli değişen doğanın içinde olmak yaşantımın ve mutluluğumun ayrılmaz bir parçasıdır. Doğaya gidemediğim zamanlar, şehrin keşmekeşliği, gürültüsü, insanları, beni rahatsız eder. Mutsuz, huzursuz, olumsuz olurum.
Doğa varsa varım
Tanrı’ya, Tanrı’nın akıllara durgunluk veren, üstün yaratıcılık sanatına, doğasına delicesine tutkun, delicesine hayranım.
Doğa varsa varım, yoksa yokum. Doğada var oldum. Doğada yok olacağım. Ne güzel…
Doğaya her çıktığımda, hayranlığım ve bağımlılığım bir o kadar artar. Yaşamımı sağlıklı sürdürebilmem için gerekli temiz bir hava, temiz bir su, çeşit çeşit, rengarenk ve farklı lezzetlerde meyveler ve benzerleri gibi en güzel lezzetleri cömertçe sunar. Doğa, bana her daim yardım eder. Doğa, varsa ben varım; yoksa ben yokum. Doğa ve ben; biz gerçek birer dostuz.
Doğaya bak Tanrı’yı gör
Doğa; güzelliğin, temizliğin, saflığın ve var oluşun sürekli değişen somut bir simgesidir.
Hava, su, toprak, dağlar, vadiler, ovalar, güzellikleri doyumsuz ağaçlar ile dolu ormanlar, akarsular, göller, yeşilin bin bir tonu. Kar, yağmur, dolu, rüzgar, sis. Birbirinden güzel harika bitkiler, çiçekler. Küçüklü, büyüklü böcekler, sevimli hayvanlar ve menfaatsiz tertemiz bir doğal yaşam.
Doğa ve doğal yaşam içinde olduğum sürüce düşünür, rahatlarım.
Dinginlik, sükunet, huzur, mutluluk. Hangi birini yazayım.
Doğa, muhteşemsin ve seni çok seviyorum. Doğadayım ben, doğalıyım ben…
Doğa bana yaşadığımı hissettirir
Doğa ve doğal yaşam beni daima mutlu eder.
Beynimdeki gereksiz tüm bilgilerin tamamını sıfırlar ve yok eder. Yeni ve taze bilgiler için yer açar.
Daha iyi düşünmemi ve hayata çok daha olumlu yaklaşmamı sağlar.
Endişelerimi azaltır, rahatlatır, stresten uzaklaştırır. Çok mutlu olurum. İşte böyle bir tutkudur doğa ben de ve benim gibiler de. Doğa benim ve benim gibiler için bir hayat nefesi, bir hayat felsefesidir.
Beni doğa ve doğal yaşam ortamına çeken adeta doğaya yapıştıran doğanın saflığı, efsane güzelliği, cazibesi ve çekici olmasıdır. Doğada, yüzümü hangi yöne çevirsem, o yönde mutlaka farklı bir güzellik, farklı bir mutluluk görürüm. Doğa benim ve benim gibiler için bir hayat, bir mutluluk kaynağıdır.
Doğa bana her zaman inanılmaz detaylar ve güzellikler içeren kapılarını açar. Küçük şeylere değer vermeyi öğretir. Yaşantımda kaybolmasını hiç istemediğim en önemli değerlerde doğanın bana öğrettikleridir. Ucu bucağı belli olmayan büyük bir derya denizdir. Ben ona doğa derim; o da bana bakar ve uzun uzun düşünür; insan der. Keşke olmasaydınız der gibi. Ama doğa bilir beni ve benim gibi olanların kendisine isteyerek hiç bir zarar vermeyeceğimizi, onun için çırpındığımızı.
Doğa ve doğal yaşam, her ikisi de beni iyi tanır.
Çünkü kendilerine asla zarar vermeyeceğimi bilirler.
Doğa hemen hisseder, çünkü doğaya ayak attığım anda bunu hissettiririm. Altında yaşayan onlarca canı düşünerek bir taşı kaldırmam, mesela. İstemeden kaldırdığımda ise kendime lanet okurum.
Ağaç fidelerini, bitki soğanlarını, çiçekleri, papatyaları ezmemek için yolumu değiştiririm. Mutlu olurum…
Bilirim ki bu mutluluğumun kaynağı doğanın canıdır. Doğa da benim mutlu olmamdan mutlu olur. Bunu da bilirim.
Doğa ve doğal yaşam ortamlarında geçireceğim her bir yeni günü sabırsızlıkla beklerim.
Bilirim ki, doğada ki her yeni bir günüm, yeni keşiflerim demek.
Doğa, yine bana yeni yeni şeyler öğretecek. Heyecanlandıracak yine beni. Yine, daha iyi ve daha net düşünmemi sağlayacak. Yine bana yaşadığımı hissettirecek. Bu yüzden doğadayım ben, doğalıyım ben.
Fotoğraf makinem
Doğa ve doğal yaşam ortamları, benim terapi mekanlarımdır. Doğada olmak, bana daima huzur verir. İlham kaynağımdır, ufkumu açar. Beni dinlendirir, rahatlık verir, sağlık katar. Yanımda bir de fotoğraf makinem varsa, değmeyin keyfime.
Doğaya gideceğim her zaman heyecanlanır ne yapacağımı şaşırır, acele ederim.
Çünkü, bir an önce doğaya kaçmak isterim. Şehrin gürültüsünden, kirli havasından, kirlenmiş insanlarından, stres ve kötülüklerden kurtulmak isterim.
Bu yüzden fotoğraf makinemin ekipmanlarından bir çoğunu yanıma almayı unuturum; bu genelde hep böyle olur. Ne yazık ki, çok şey kaçırırım “o an” lardan. Hele bir de kaçırdığım “o an” lar bölgenin en eski yerel halkına aitse çok üzülür, kızarım kendime. Aslında unuttuklarımın çoğu da bir gece önce eksiksiz olarak hazırladıklarımdır.
Doğa ile mutlu olmak
Herkes bilir, yağmurdan sonra ki toprağın kokusunu.
İnanılmazdır, dayanılmazdır. Mutlu eder, dinlendirir, uykusunu getirir insanın.
Sakın senin uykun gelmesin, sen uyuma.
Uyursan çok şey kaçırırsın. Yeni güzellikleri göremez, sevinemezsin. Mutsuz olursun, sonra.
Uyuma. Doğayı seyret. Doğayı doyasıya yaşa. Mutlu ol.
Doğa ve doğal yaşam içinde olmak benim için bir yaşam tercihidir. Aynı türden hayvanların, aynı türden bitkilerin ve aynı türden çiçeklerin arasında ki muhteşem renk, şekil ve desen çeşitliliği bambaşka, uyumlulukları ise bambaşka bir dünyadır. Günün her saniyesi, dakikası veya saatinde yaşamlar üzerine düşen ışık miktarı bu güzellikleri çok daha güzel ve çok daha çekici yapar.
Basarım deklanşörüme. Bu dünya benim dünyam. Bağımlılığı olduğum bir dünya.
İşte; bir anne yaban domuzu, yanında 3 küçük yavrusu ile birlikte yanımdan hızla geçtiler. Üzerine bastığım kuru dalların çıkardığı sesten ürktüler. Koşarak hızla uzaklaştılar yanımdan. Yavrular ne kadar güzel, ne kadar sevimliydiler. Ne güzel doğa ve doğal yaşam içinde olmak.
Doğa ve doğal yaşam ile iç içe geçerim. Onlar beni dinler, ben onları. Mutlu oluruz beraber…
Algılar ile büyümek
Birçok insan sayfa başında bulunan çiçekli bir dal üzerine konmuş kelebek fotoğrafını gördüğünde hoş, güzel ve sevimli bir hayvan olduğunu düşündü ve yazıyı okumaya devam ederek bu satırlara kadar geldi.
Doğa ve doğal yaşam konulu bu yazıma, o kelebek fotoğrafı yerine bir yılan fotoğrafı koysaydım, birçok insan korkacak, tiksinecek ve bu satırları okumayacaktı bile.
Çünkü, güzel ülkemin güzel ve harika çocuklarının büyük bir çoğunluğu cahillik ve kötülük algıları altında büyüdüler; yetişkin birer insan oldular.
Kimileri cahillik ve kötülük algılarından sıyrılarak güzel birer insan oldular; kimileri ise cahillik ve kötülük olgularını üstlerinden atamadılar.
Bilemediler, o güzelim hayvanların yani yılanların ne kadar faydalı, ne kadar zararsız ve kadar masum olduklarını.
“Su içine yılan bile dokunmaz”, “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”, “Denize düşen yılana sarılır” atasözlerini birkaç kez daha okuyun.
Anlamlarında ne(ler) buluyor ve ne(ler) düşünüyorsunuz ?
Sonuç(lar) ilginç olmalı !
© Bir Erdal G. yazısı | 31.12.2023

MAKALE NOTLARI
Araştırma | Yazar :
Sürüm : S1.0
Not(lar) : Bu makale, 1113 sayfadan oluşan doğa günlüklerimden derlenmiş çok kısa bir özettir.
Fotoğraflar | Videolar :
Kaynak(lar) – Referans(lar) :
© ANDOSK.COM | Tüm hakları saklıdır.
Bu Yazıyı kendi ortamınızda yayınlama hakkında bilgi edinmek için buraya tıklayınız.
Bu yazıyı izin almadan kısmen dahi olsa kopyalamayınız, hiçbir ortamda kullanmayınız, yayınlamayınız.
Okuduğunuz için teşekkürler...